17 Haziran 2011 Cuma

h. o.

Ölüm. Şoke edici, her anlamda nefes kesici.

Düşünüyorsun, en son ne demiştim, ne demişti. Çok uzak çok yakın, az yakın olsun. Fotoğraflarına bakıyorsun, gözlerine derin derin. Nerde o gözler şimdi, neler görüyor? İçinde bir yerde garip bir his, kalıcı bir şaşkınlık. Hadi geçelim bunları, böyle olsun istemezdi desen, desek olur mu? Onun ne istediğini mi önemsiyorsun şu anda, yoksa kendi acını hangi tarifle yaşayacağına mı karar veremiyorsun? O seni görüyor mu, o bizi görüyor mu? Onun arkasından ne yaptığımızı, nasıl bir tören hazırlandığını ya da kaç kişinin gözyaşı döktüğünü bulutların üstünden sayıyor mu gerçekten? Kapılar kapandı mı, geriye dönüş yok biliyoruz, bir bakış da mı yok artık?

Zor olacak o merdivenleri çıkmak bundan sonra, kafanı çevirip baktığında göreceğinden emin olduğun kişi orda olmayacak. Asla. Hiçbir zaman. O neşeli masalar, birinin kalkıp diğerinin oturduğu o güzel rakılı masaları kim hazırlayacak? Üç kere muhabbet etmişsin, sekiz kere elini sıkmışsın, ama hep kendi adını ondan duymuşsun. Hiç mecburiyeti yokken yardımlar etmiş sana, unutmamış sormuş. En son demiş; -herşey güzel mi? -güzel abi. -e ne güzel o zaman. Omzuna dokunup gitmişsin, nasılsa her akşam orda sanarak. Ama onun akşamları bitmiş, ışıkları kapatıp gitmiş.